NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
الْحَسَنُ
بْنُ عَلِيٍّ
حَدَّثَنَا
أَبُو عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
الْمُقْرِئُ
حَدَّثَنَا
سَعِيدُ بْنُ
أَبِي
أَيُّوبَ
عَنْ
عُبَيْدِ
اللَّهِ بْنِ
أَبِي
جَعْفَرٍ
عَنْ سَالِمِ
بْنِ أَبِي
سَالِمٍ
الْجَيْشَانِيِّ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ أَبِي
ذَرٍّ قَالَ
قَالَ لِي
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَا أَبَا
ذَرٍّ إِنِّي
أَرَاكَ
ضَعِيفًا
وَإِنِّي
أُحِبُّ لَكَ
مَا أُحِبُّ
لِنَفْسِي
فَلَا
تَأَمَّرَنَّ
عَلَى
اثْنَيْنِ
وَلَا
تَوَلَّيَنَّ
مَالَ
يَتِيمٍ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
تَفَرَّدَ
بِهِ أَهْلُ مِصْرَ
Ebû Zer'den demiştir ki:
Rasûlullah (S.A.V.) (bana hitaben şöyle) buyurdu:
"Ey Ebû Zer ! Gerçekten ben seni zaif görüyorum ve kendim
için arzu ettiğim şeyi senin için de arzu ediyorum. Binaenaleyh iki kişi
üzerine (bile olsa) başkan olma ve yetim malına veli olma" buyurdu.
Ebû Dâvûd derki bu
hadisi sadece Mısır halkı rivayet etmiştir.
İzah:
Müslim, imare; Nesâî,
vesaya
Fahr-i Kâinat Efendimiz
kendisi bütün müslümanlann hâki-mi, bütün valilerin başkanı ve devlet reisi
olduğu halde, Hz. Ebu Zer'e "emir olma", "yetim malına veli
olma" diye nasihatta bulunması izaha muhtaç bir meseledir. Şeyh İzzüddin
b. Abdisselâm bu mevzuda şöyle diyor: "Râsulû Zişan Efendimiz, kendisi
bütün müslümanlarm hâkimi ve tüm müslüman valilerin seyyidİ olduğu halde - ben
kendim için arzu ettiğimi senin için de arzu ediyorum. Bu bakımdan emir olmanı
ve yetim malına veli tayin edilmeni arzu etmiyorum. Bu görevlerin dışında
kalmanı istiyorum- diye nasihatta bulunmasında izahı müşkil görülen iki husus
vardır:
1. Devlet reisliği çok
faziletlidir.
2. Aslına bakılırsa Hz.
Peygamber reislikten ve velilikten uzak durmamış, bilakis velayetin en
büyüklerini üzerine almıştır. Yani kendisi için reisliği ve veliliği arzu
etmiştir. Durum böyle olunca Hz. Ebû Zer'in de bu gibi görevleri üstlenmesini
arzu etmesi gerekirdi.
Bunun sevabı şudur:
"Hz. Peygamber Hz. Ebû Zer'e yaptığı bu nasihatte "Eğer ben de senin
gibi zayıf olsaydım, bu gibi vazifeleri yüklenmekten kaçınırdım. Sen zayıf
olduğun için bu görevlerden kaçınmanı arzu ediyorum" demek istemiştir.
Çünkü "Beni ülkenizin hazineleri üstüne (me'mur) koy. Ben onları iyi korur
(yönetmesini) iyi bilirim."[Yusuf 55] âyet-i kerimesinde açıklandığı
üzere bir yönetici için iki şartın bulunması gerekir.
a. Üzerine aldığı
görevin inceliklerini hakkıyla bilmek.
b. Bu görevi yürütürken
idaresi altında bulunan müesseseye ya da kişilere faydalı olup onları gelecek
zararlardan koruyabilecek güçte olmak.
işte bu şartları
taşımayan kimselerin velilik, vasîlİk emirlik gibi görevleri üslenmeleri
haramdır. Bu şartları taşıyarak sözü geçen görevleri üslenip de onları hakkıyla
yerine getiren kimseler için âhirette çok yüksek dereceler vardır.
Nitekim Rasûlü Zişan
Efendimiz:
"Valilik bir
emanettir, gerçekten kıyamet gününde o kepazeliktir ve pişmanlıktır. Yalnız onu
hakkıyla alarak o hususta üzerine düşeni yapan müstesna"[Müslim, imâre]
buyurmakla ehliyetsiz olarak velilik, valilik, emirlik gibi vazifeleri
yüklenen kimselerin kötü akıbetini haber verdiği gibi "yedi kişi vardır ki
Allah onları (arşının) gölgesinde barındıracaktır. (Bunlardan birincisi)
adâletli imam"[Buhârî, zekât, hudud; Müslim, zekât; Tirmizî, ahkâm, cenne,
zühd; Nesaî, kaza; İbn Mâce, siyam; Muvatta; şa'r; Ahmed b. Hanbel, II, 305,
439, 444, 445.] buyurmakla yetenekli ve adaletli yöneticilerin ahiret günündeki
derecelerinin yüksekliğine işaret etmiştir.
Bu bakımdan gerekli
şartları taşıyan yöneticilerin bulunmaması halinde bu şartlan haiz olan
kişilerin yöneticiliği kabul etmeleri üzerlerine vâcib olur.[Mansur Ali Nasır,
el-Tâc III-41.]